Affetmekle Gelen Özgürlük
"Affedemeyen kişi kendisinin geçmesi gereken köprüyü yıkar çünkü herkesin affedilmeye ihtiyacı vardır." -George Herbert
"Affetmek bir mahkumu özgür bırakmak ve bu mahkumun kendiniz olduğunu fark etmektir." -Robyn D.Walser
Hepimiz bilerek ya da bilmeyerek başka birine zarar verebiliyoruz ya da bazen kendi değerlerimizi ihlal edip kendimize de zarar verebiliyoruz.
Affetmek deyince çoğu insan şunu anlıyor: kendinize ya da bir başkasına karşı öfke ya da içerleme duygularını bırakmak, bir hata ya da suç karşısında bu yapılanları bağışlamak. Ancak affetmek söz konusu olunca bu tanım zarar görmüş olma ya da suçluluk ve utancı hissetmiş olma deneyimini kaçırıyor. Affetmek istiyoruz ama duygu bitmiyor. Neden affedemiyoruz? Nerede takılıp kalıyoruz? Bunun arkasında duygu ve zihin vardır. Affedemiyoruz çünkü; hala kızgınız, öfkeliyiz, üzgünüz,’’ ya beni tekrar incitirse, gelecekte bana ya aynısını yaparsa’’ diye hala güvensiziz ve korkuyoruz. Eğer biz zarar vermişsek birisine o zaman kendimizi affedemiyoruz çünkü suçluluk ve utanç hissediyoruz.
Affetmeyerek aslında karşı tarafa bir mesaj gönderiyoruz. ’’Bak ben incindim, sen benim güvenimi kırdın ve ben haklıyım’’ demeye çalışıyoruz. Bunun için de neler yapıyoruz? İnsanları görmezden geliyoruz, onlarla konuşmuyoruz, onlara soğuk, öfkeli ve sert davranıyoruz. İstiyoruz ki bizi incittiklerini ve güvenimizi yıktıklarını anlasınlar ve bilsinler.
Bazen affetmeme hali içinde takılıp kalabiliyoruz ve bu yüzden gerçekten önemli bir şeyi değiştirme fırsatını da kaçırdığımız zamanlar oluyor. Affetmenin içinde çok güçlü bir şey var ama affetmek aynı zamanda zor ve sınayıcıdır. Çünkü bazen başımıza gelenlerden, bize olanlardan ötürü derinlemesine bir şekilde incinmişizdir.
İncinmiş bir halde iken geçmişi gözden geçirme, hatırlama ve geleceği hayal etme yetilerimizle birtakım kararlar vermeye başlarız. Ona ‘’Bir daha asla senle konuşmayacağım, seni hayatımdan çıkaracağım, sana bu yaptıklarını ödeteceğim’’ deriz. Eğer kendimizin yaptığı bir hataysa utanç, suçluluk ve korkuyla ‘’kendimi saklayacağım senden ve kendimi görünmez kılacağım’’ deriz. Zihnimizin bize söylediği şeyler üzerinden davranışlar sergilemeye başlarız. Bunun içinde zorlanıp, geçmişe takılıp kalırız. Dışarıdan doğru şeyi yapıyormuş gibi görünürüz ama aslında geçmişte olan o dolanmayı, birbirine geçme halini göremeyiz ve bırakmamız gereken şeye tutunup kalırız.
Zamanınızın ne kadarını zihninizle, ne kadarını kalbinizle geçiriyorsunuz? Maalesef neredeyse sürekli zihindeyiz. Bu yüzden sadece zihin meselelerini değil çoğu zaman kalp meselelerini de zihinle çözmeye çalışırız. ‘’Zorlandığım her neyse bunu zihnimle çözebilirim’’ deriz. Sanki bu bir problem çözme stratejisi gibi. Kendimizi incinmiş hissettiğimizde iyi olma haline varmak içinde zihin yoluyla gitmek gerektiğini düşünürüz ama affetmek aslında bir kalp meselesi ve bir acı deneyimleme halidir. Bu yüzden bizi gerçekten önemsediğimiz şeylerden uzaklaştıracak bu yerlerde takılıp kalıyoruz.
Bu yaşamı incinmeden ya da başkaları tarafından incitilmeden geçirmek çok zor. Peki bununla nasıl devam edeceğiz? Bununla nasıl yaşayacağız?
Affetmekten bahsederken bizimde başkalarını incitebileceğimizi unutmamak lazım. Diğerleri de bizim davranışlarımızdan ötürü acı çekebilir. Bu yüzden başkalarını affetmeye ihtiyacımız olduğu gibi bazen başkalarının da bizi affetmesine ihtiyacımız olacak.
Bir haksızlığa uğradığımızda zihnimizle o kadar özdeşleşiriz ki şöyle deriz:’’ bana yaptığın yanlış konusunda ben haklıyım ve bu haklı olma hali içinde yaşayacağım, sana da haklı olduğumu, beni incittiğini kanıtlayacağım, sana soğuk davranarak, seni görmezden gelerek, seni hayatımdan çıkararak sana bunu kanıtlayacağım’’. Ya da eğer ben zarar vermişsem:’’ kendimi geri çekeceğim ve kendimi senden saklayacağım’’ deriz. Bütün bunlar affetme konusunda önemli alanlardır. Sürekli belli mantıksal kurallara yapışıp kalıyoruz. Diyoruz ki; ’’Bu bana olmamalıydı, eğer bu bana olduysa bu yanlış ve kötü, bu adaletsizlik, bu haksızlık’’. Sanki hayattaki her şey adaletli olmalı gibi. Eğer ben iyi yaşarsam hayat bana iyi davranacak ve iyi şeyler yaparsam iyi şeyler başıma gelecek gibi. Bunu düşünebiliriz ama böyle düşünmek maalesef bu kötü şeylerin olmasına karşı bir koruma değildir. Bizim diğerlerine zarar vermemize karşı da bir koruma değildir. Böyle mantıksal şeylere takılıp kaldığımızda ilerleyemiyoruz.
Affedemeyince sürekli ‘’geçmişte bana yaptıklarının bedelini ödemeli’’ diyoruz. Ama bunun bedelini gerçekten kim ödüyor? Bazı şeylerin yapılmaması lazım çünkü bunlar nazik değil, şefkatli değil ve insanlar üzerinde çok olumsuz etkileri oluyor. Kendimizi ‘’şöyle olmalıydı, böyle olmamalıydı’’ diyerek bu düşüncelere dolanmış ve yapışık hale getirince, dünyadaki hareket etme şeklimizi çok fazla kısıtlıyoruz. Bu noktada insanları geçmişte olup bitenden ve sürekli olarak zihinlerinde yapışıp kalmaktan ayırıp, onları değerlerine ve amaçlarına temas ettirmek ve böylece onları hayatta asıl önemli olan şeylerle tekrar bağlantılı hale getirmek çok önemli bir hal alıyor. Geçmiş olmuş bitmiştir artık ve geçmişe geri gitmek ve yapılanları geri almak mümkün değildir. Maalesef zarar veren ne kadar acı verdiğini fark etmeyebiliyor. O zaman o kişiyi affetmek daha da zorlaşabilir. Zihin; ‘’affedilmeyi istemiyor bile, bunun için bir şey yapmıyor bile’’ diye düşünmeye başlar. Peki neden bu düşünceleri zihinle dolaşık halde olmaktan ayırmak gerekiyor? Çünkü bu hayatta neyin önemli ve neyin anlamlı olduğuna bakmak lazım. Bu kendi hayatımızın kontrolünü elimize almakla ve kendi anlamlarımızın ustası olmakla alakalıdır. Eğer geçmişte olup bitene yapışıp kalırsak artık hayatımızın kontrolünü, şu anda ve burada karar verme gücümüzü kaybederiz. Sürekli olarak nasıl yaşadığımızı ve ne yaptığımızı geçmişte olup biten yönetir. Aslında özgürlüğümüzü yitirmiş oluyoruz. Peki bu durumda ne yapmanız gerekiyor? Kendi iç deneyimlerinize kendimizi açabiliyorsunuz. Öfke, güvensizlik, üzüntü gibi hislerinize kendinizi açabiliyorsunuz. Bunu yaparken de zihninizde olup bitenlerden kendinizi ayırıyorsunuz. Bir zihnin var ama sen sadece zihninden ibaret değilsin. Sen burada ve bu anda ol. Kendi deneyiminin içine gir ve gör ki sen geçmişinden daha fazlasısın. Bunun içinde bir sürü duygu, düşünce ve deneyim var. Sen kocaman bir oluş halisin. Sen geçmişte sana olanlarla tanımlanamazsın. Sen travman değilsin çünkü sen travmandan daha fazlasısın. Bunu fark edebilmek sizi gerçekten özgürleştiriyor ve değerleriniz doğrultusunda adım atmanıza yardımcı oluyor. İşte bu da psikolojik esnekliği sağlıyor. Mesele burada ve bu ana gelebilmek, farkında olabilmek, kendi bilincini ve kendi insanlığını kabul etmek, duygularınla ve duyumsamalarınla kalabilmek, hissedilebilecek ne varsa onları hissetmek, kendi davranışlarını değiştirmek üzerinde ve anlamlı olan için çalışabilmek. Senim için olan anlam üzerinde ustalık geliştirmek ve anlamlı olan için hizmet yapabilmek. Başka birinin bana zarar verdiği geçmişi şöyle bir itmek eğer ben birine zarar vermişsem serbest bırakabilmek ve affetmek. Affetme konusunda engellerden bir tanesi kendi benliğimize ait o büyük alandan uzaklaşmaktır. Kendimizi bir yerlere açmamız lazım. Kendini aç, o olumsuz düşüncelerle olan yapışmayı ayır, anda ol ve bu deneyimden fazlası olduğunu gör. O zaman affetme dairesine girmiş oluyorsunuz. Affetme hissetme değil yapma halidir. Bu bir eylem. Daha önce gelen şeyi vermek. Cezalandırma isteğini fark et ama bununla ilgili bir şey yapma. Affetme bir niyet içinde yapılan verme eylemidir. Bunun içinde nezaket, tekrardan ilişkilenme, özen gösterme, saygı duyma, iyilik verme ve şefkat gösterme olabilir.
Affetmek geçmişi silmek anlamına gelmez. Zaman sadece bir yöne doğru ilerler. Ama şu var ki bu zararın acısı gerçek. Size ihanet edildiyse, bir şeyden ötürü mağdur olduysanız, size düşüncesizce, nezaketsizce davranılmıştır. Affetme herhangi bir şekilde bunu azımsama ya da bu olmadı ki demek değildir. O acı orada ve onun kabul edilerek onunla kalınması gerekir. Burada geçmişinizi nasıl gördüğünüzde önemli. Tüm bunlarla nasıl ilişkilendiğiniz de önemli. ‘’Ben bunu istemiyorum’’ diyebilirsiniz. Affetmek unutmak demek değildir. Affetmek ve unutmak birlikte mümkün değildir. Affedersiniz ve hatırlarsınız ve bu hatırlamada size kılavuzluk eder. Hayatta ne yapmak istiyor ya da istemiyorsunuz bunu size gösterir. Affetmek aslında sizin özgürleşmenizle alakalı. Affetmemeyi seçince öfke içindeysek, kendimize kızgınsak, kendimizi saklamışsak, utanç içindeysek, kendimizi gizlemişsek yaptığımız şey zarar vermeyle ilgili duyguları besler. Öfkeye tutunmak aslında içinde bulunduğumuz kederimizi yoğunlaştırıyor, zorlanmamızı ve çilemizi arttırıyor. Eskiden ilk gördüğünüz zararın acısı vardı. Fakat şimdi buna, bunun kızgınlığı, sürekli birini uzakta tutmanın çabası, kendini saklamanın çabası ve mesafe koymanın çabası eklenince tüm bunlar acınızı daha da arttırır. Öfkeye tutunup kalmak, affetmemek adeta dünyanın rengini alıyor, önünüze bir sis perdesi indiriyor. İlişkileri görme şeklinizi bulanıklaştırıyor. İnsanları farklı görüyorsunuz. ‘’Bu tehlikeli, buna karşı dikkatli olmalıyım’’ diyorsunuz. Evet dikkatli olmanız gereken insanlar var. Ama daha renkli bir dünyada yaşamayı seçebilirsiniz. Bu anda olmanın enerjisini hissettiğiniz ve yaşadığınız bir anda kalmayı tercih edebilirsiniz. Geçmişin acısında, sıkıntısında, kederinde değil. Aynı zamanda affetmeme geleceğinizi de negatif etkiliyor. Kederinizi arttırıyor, onu alıyor ve adeta geleceğinize doğru uzatıyor. Böylece geleceğinizi yaşama şeklinizi de değiştiriyor. Aslında tüm bunlar siz ve sizin özgürlüğünüzle alakalı.
Affetme esnasında o öfkeye ve üzüntüye açılmak sürecin bir parçasıdır. Zarar gördüğünüz birini affettiğinizde bir süre sonra o zararı tekrar hatırlarsınız ve tekrar öfkelenirsiniz. Önce bir rahatlarız ama sonra tekrar öfkeleniriz. Bu bir dalga misali iner çıkar. Affetmek bir süreçtir. Yaşananlara karşı öfke duymama haline kendimizi zorlayamıyoruz. Önemli olan buna kendimizi açmak ve bunun akmasına izin vermek. Acı içinde yaşamaya devam etmektense affetme alanında kalmayı ve orada yaşamayı tercih etmek. Öfke doğal bir duygudur ve aslında başka duygulardan da kaçınmanın bir yoludur. Öfke; yalnızlık, belirsizlik, acı gibi duygulardan kaçınmayı sağlar. Eğer kendi tecrübemize açılmaya istekliysek o zaman öfkenin içinde çokta uzun zaman yaşamamız gerekmiyor. Kırılgan ve belirsiz olduğumuz yerlere, korkuya açılabildiğimiz zaman o alanda öz şefkati bulabilme ihtimalimiz daha da artıyor. Orada kırılganlığın olmasına izin verdiğimizde bize yapışmaktan onu alıkoymuş oluyoruz. Bunlara, duygu akışına ve onlarla birlikte gelen tecrübeye açıldığımızda buna bakışımız başka bir şekilde olabiliyor. Gönlümüzü açmazsak kendimizi de özgürleştiremiyoruz, yaşamımızı zenginleştiremiyoruz ve şefkatli olamıyoruz. Bunları yaparken aynı zamanda size zarar verenlere hayır diyebilirsiniz. Sizi geçmişte incitmiş bir insanla tekrar ilişki kurmak zorunda değilsiniz. Bunlar kendi içinizde sadece bir şeyleri serbest bırakmakla ilgili olabilir. Bize zarar vermeye devam edenlerle ilişki halinde kalmak zorunda değiliz. Aynı şeyi yapabiliriz ama uzakta durabiliriz. Affedebiliriz, öz şefkatli olabiliriz ama kendimizi o zarardan ve zararın devam ettiği ortamlardan uzakta tutabiliriz. Kendimizi açabiliriz, affedebiliriz ama aynı zamanda acıdan incinmeden uzakta durabiliriz.
Affetmek ilişki içinde bir şeyleri serbest bırakmak anlamına gelebilir. Bu da o ilişkide bir yenilik oluşturabilir. Bunları serbest bıraktığımızda dünyanın çevremizde böylesi öfkeli bir ağ kurmasını da engellemiş oluyoruz. Böylece öfkenin ve nefretin yarattığı ağırlığı serbest bırakıyoruz. Bu çok anlamlı ama tabi ki çok da zor. Hepimiz zorluklar içerisinde yaşıyoruz. Bu bakış açısını benimseyebildiğimizde bu bizi yumuşatabiliyor ve affetmemizi kolaylaştırabiliyor.
Affetmek aslında kimin için?. Affetmek sizin için. Adeta zehiri siz içiyorsunuz ama karşınızdakinin ölmesini bekliyorsunuz. Bu keder birçok anlamda zehir görevi görüyor. Aslında bu kendimizle ilgili bir süreç. Affetme ile ilgili pratikleri yapmak gerekiyor ki o tür alanları açabilelim, oralarda kalabilelim, oralardaki seçimleri yapabilelim ve de gerekli olan o şefkat ile nezaketi kendimize geri verebilelim. Affetmek sürekli devam eden bir süreç ve bir eylem. Affetmek olmaya devam ediyor çünkü bu bir kere olup bitmiyor. Böylece biz özgürlüğümüzü kazanmış oluyoruz. Yapıştığımız o şeyleri bırakmak ve bununla verdiğimiz sevgi, şefkat ve nezaket ile birlikte akmamız gerekiyor. Bunlar kendi değerlerimiz ve eylemlerimiz olmaya başlıyor. Affetmek aslında hayatımız içerisinde bizi özgürleştirecek bir eylem haline dönüşüyor.
Bazen bazı şeyler o kadar acı verici olabilir ki gerçekten affetmek mümkün değilmiş gibi gelebilir. Mesela; bir çocuğa verilmiş bir zarar ya da bir kişinin derinden ihaneti. Böyle zor alanlarda kendi özgürlüğünüzü hatırlamanız ve kendi değerlerinize bakmanız sizin için çok faydalı olabilir. Affetmemenin size yarattığı o zincirleri görmeye çalışın. Bu 1 yılda 10 yılda sürecek olsa sadece bu olasılığı keşfetmeye devam edin. Belki o insanla bir daha hiç ilişki kurmayacaksınız belki onu bir daha hiç görmeyeceksiniz. Sadece kendiniz için bu serbest bırakma sürecini yaşayın. Kendinizi bu sürece davet edin.
Affetmenin sürekli devam eden bir süreç ve eylem olduğunu ve affetmenin değerlerimiz yönünde ne kadar büyük bir adım olduğunu unutmayalım. Hayat acı ve öfke içinde yaşamak için çok kısa...